Teknoloji devleri enerji açlığını nükleerle gidermek istiyor, ancak yeni santrallerin devreye girmesi zaman alıyor.
Yapay zekâ alanındaki hızlı gelişmeler, beraberinde devasa bir enerji ihtiyacını da getiriyor. Meta, Amazon, Microsoft ve Google gibi teknoloji devleri, bu ihtiyacı karşılamak için giderek daha fazla nükleer enerjiye yöneliyor. Kimileri mevcut nükleer santrallerden enerji satın alırken, kimileri de gelişmiş ve henüz tam anlamıyla kanıtlanmamış yeni teknolojilere yatırım yapıyor.
Bu eğilim, hem teknoloji şirketlerinin karbonsuz enerjiye duyduğu ihtiyaçtan hem de nükleer sektörünün ekonomik sürdürülebilirliğe olan arayışından kaynaklanıyor. Google’ın temiz enerji ve karbon azaltımı direktörü Michael Terrell, nükleerin temiz, kesintisiz ve hemen her yere kurulabilir bir enerji kaynağı olması nedeniyle büyük avantaj sunduğunu söylüyor.
Ancak ortada büyük bir sorun var: zamanlama. Nükleer santrallerin inşası, genellikle on yıl gibi uzun bir süre gerektiriyor. Oysa teknoloji şirketlerinin çoğu, önümüzdeki üç ila beş yıl içinde büyük miktarda enerjiye ihtiyaç duyuyor. Küçük modüler reaktörler gibi yeni nesil çözümler daha hızlı kurulabilme vaadi taşısa da, henüz sahada çalışan örnekleri bulunmuyor.
Bu nedenle, teknoloji şirketleri nükleer enerji planlarını açıklarken, kısa vadede büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı kalacak gibi görünüyor. Yeni doğal gaz santralleri inşa ediliyor, kömür santralleri ise kapatılmak yerine çalışır halde tutuluyor. Gerçekçi bakıldığında, yapay zekâ ve nükleer enerjinin birbirini desteklemesi mümkün; ancak bu süreç, kamuoyundaki algıya kıyasla çok daha yavaş ilerliyor.
Yapay Zekâ Enerjiye Aç
ABD’de hâlihazırda yaklaşık 3.000 veri merkezi bulunuyor. Yapay zekâ patlaması bu sayının hızla artacağına işaret ediyor. Goldman Sachs’ın analizine göre, 2030’a kadar küresel veri merkezi enerji talebi %165 oranında artabilir. Yalnızca ABD’de, bu talep 2020’deki 100 terawatt-saat seviyesinden 2030’da 400 terawatt-saat seviyesine yükselebilir. Bu da Meksika’nın toplam yıllık elektrik tüketimini aşan bir miktar.
Şirketler net sıfır emisyon hedeflerini sürdürürken, temiz enerji kaynaklarına erişim onlar için artık sadece bir tercih değil, stratejik bir zorunluluk. Bu bağlamda nükleer enerji, rüzgar ve güneş gibi kesintili kaynaklara göre daha tutarlı enerji sağlayabilmesi nedeniyle öne çıkıyor. Grid Strategies danışmanlık firmasının başkanı Rob Gramlich, “Veri merkezleri 7/24 çalışmak istiyor ve bu da nükleerle daha kolay sağlanabilir” diyor.
Nükleer enerjinin bir diğer avantajı ise, siyasi kutuplaşmanın daha az hedefi haline gelmiş olması. Yenilenebilir kaynaklar bazı çevrelerde eleştirilerin odağında yer alırken, nükleer enerji iki parti tarafından da daha geniş bir destek görüyor.
Ancak Kapasite Sınırlı
2022 yılında ABD’deki tüm nükleer reaktörler toplamda 800 terawatt-saat enerji üretti. Bu rakam uzun yıllardır değişmedi. Yapay zekâ sektörünün 2030’a kadar yaratacağı talebi karşılamak için, ülke genelindeki nükleer kapasitenin neredeyse %50 oranında artırılması gerekecek.
Bu noktada dikkatler yeni nesil teknolojilere çevrilmiş durumda. Örneğin Google, Kairos Power adlı şirketle 500 megawata kadar elektrik alımını kapsayan bir anlaşma imzaladı. Şirket, erimiş tuzla soğutulan küçük reaktörlerle 2030 yılına kadar enerji üretimine başlamayı planlıyor.
Amazon da benzer şekilde, X-energy ile iş birliği yaparak Washington eyaletinde modüler reaktör projesine yatırım yaptı. Bu projede, ilk aşamada 320 megawatt, daha sonra 960 megawatta kadar çıkabilecek bir kapasite hedefleniyor.
Ancak bu projeler yalnızca küçük ölçekli başlangıçlar. 2030’a kadar binlerce yeni veri merkezi kurulacağı düşünüldüğünde, birkaç reaktörle bu açığı kapatmak mümkün değil. Uzmanlar, gerçek bir etki için onlarca yeni nükleer santralin devreye alınması gerektiğini belirtiyor.
Bugünü Kurtarmak İçin Mevcut Reaktörler
Yeni santraller uzun vadede çözüm olabilir, ancak kısa vadede teknoloji şirketleri mevcut nükleer santralleri değerlendirmeye başladı. Örneğin Microsoft, Pennsylvania’daki kapatılmış Three Mile Island 1 reaktörünü yeniden devreye alma planları yapan Constellation firmasıyla uzun vadeli bir alım anlaşması imzaladı. Reaktör 2028’de yeniden devrede olabilir.
Meta’nın küresel enerji direktörü Urvi Parekh’e göre, faaliyet halindeki santrallerin lisanslarını uzatmak ve enerji alım anlaşmalarıyla bu süreçleri desteklemek, geçici ama etkili bir çözüm sunabilir. ABD’de 2035’e kadar lisans yenilemesi gereken 24 reaktör bulunuyor. Bazı kapatılmış santrallerin de yeniden açılması gündemde.
Michigan’daki Palisades santrali, yeniden devreye alınmak üzere 1,5 milyar dolarlık kredi garantisi almış durumda. Iowa’daki Duane Arnold tesisi için de benzer adımlar planlanıyor. Mevcut reaktörlerin modernize edilerek güç kapasitelerinin artırılması da potansiyel bir yol. Bu şekilde toplamda 2 ila 8 gigawatt arasında ek enerji elde edilebileceği öngörülüyor. Ancak bu da yalnızca birkaç orta ölçekli veri merkezinin ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde.
OpenAI gibi şirketler, tek başına 5 gigawattlık enerji talep eden projelerle çıtayı çok daha yükseğe koyuyor.
Sonuç: Hızlı Çözüm Yok
Yapay zekâ ve nükleer enerji arasında kurulan bu stratejik iş birlikleri, enerji sektörünün geleceğini şekillendirebilir. Ancak, mevcut yatırımların ölçeği göz önüne alındığında, yakın gelecekte tüm ihtiyacın nükleerle karşılanması pek mümkün görünmüyor.
Hem geleneksel hem de yeni nesil reaktörler zamanla devreye girecek olsa da, bu süreç 2030’ların başından önce geniş çapta etkili olamayacak. Bugün verilen enerji kararları, 2040 ve sonrasındaki elektrik altyapısını belirleyecek.
Bu nedenle uzmanlar, çözümün tek bir kaynaktan gelmeyeceği konusunda hemfikir. Google’dan Michael Terrell’in de dediği gibi: “Nükleer enerji önemli, ama rüzgar, güneş, jeotermal ve enerji depolama gibi diğer kaynaklar da en az onun kadar gerekli.”